ZAMANIN SESİ

Mahur makamında bir saz semaisi eşliğinde geçiyor zaman. 

Kimi zaman coşkuyla hızlanıyor, bir mehter alayı gibi, kimi zaman da yavaşlıyor. İki adım öne, bir adım geriye. 

Bilinen bir gerçek var! 

Yekpare zaman döngüsel bir devinimden ziyade çoğalarak genişliyor.

1600’lü yıllardan bir beste hep kulaklarda. 1800’lerden roman bir kahramanı kadının vicdanına seslenirken, güçlü karakterler arasında yeri daraldıkça daralan biçare bir adamcağızın kaygılarını artırıyor. 

Saat tıkırtıları müziğe ahenk ve ritim veriyor. Zamanın ritmi devam ederken zembereği boşanan saatlerin yerine yenileri devam ediyor, ritim durmaksızın devam ediyor.

Ve yekpare zaman yeniden coşuyor. Bu kez başka müzikler coşturuyor zamanı. 
Tam da zaman durdu, yaşasın yeni zaman derken, sadece zamanın yazarı biliyor Mahur taksimi veya Ferahfeza ile Wagner’in bir senfonisi arasındaki benzerliği. 

Başka bir roman kahramanı bir romanı bitirirken, huzursuzluğun huzurunu yakalamak için Beethoven’ın Opus 132 La Minör Kuarteti ile sonsuz bir yolculuğa çıkar. Uzaklardan duyulansa, yine o mahur bestedir. 

Ve son roman, saate tutsak edilmeye çalışılan zamanın ve de zamana hükmetmeye çalışanların uzun öyküsü. Yüzlerce saat tıkırtısı. 

Gece yarısı saat iki. Duvardaki saat sessizliğe aldırış etmeden tıkırdıyor. Mahur saz semaisini sonuna kadar açıyorum. Ney sesi odayı dolduruyor. 

Bakışlarımı tavana yoğunlaştırıyorum. 

Tanpınar bir yerlerden gülümsüyor. 

Kürşat Başdemir, 13 Mart 2018