Bütün çok tanrılı dinlerde tanrıların tanrıçalarla evlenmesi esastır. Eğer bir tanrı veya bir tanrıça bu kuralı bozup da bir ölümlü ile evlenirse, ondan doğacak yarı tanrısal çocuk kural gereği ölümlü olacaktır.
Tanrısallığı bir kez tatmış olan çocuk içinse, bu durum sonu ölümle biten kederli bir hayatın başlangıcıdır.
Yarı tanrısal Gılgamış kaderini değiştirmek, yoldaşı Enkido gibi ölmemek için unutulmaz acılar çekti, uğraşlar verdi.
Troya kahramanı Akhilleus Paris’in topuğuna nişan aldığı bir okla yaşama veda etti.
Haddini çok aşan, Tanrılara ait bir sır olan ateşi insanlara veren Prometheus’un ciğerini Kaf dağında hala kartallar parçalıyor.
Sadece Batı ya da onun kökenini oluşturan Ortadoğu mitlerinde değil dünyanın dörtbir yanındaki mitlerde de durum farklı değil.
Aynı şekilde tek tanrılı dinlerde de.
Bugünün toplumsal katmanları için de aynı şey sözkonusu.
Alt sınıftan insanlar bireysel olarak üst sınıftan insanlarla temas ettiğinde kural gereği hadleri bildirilir.
Hele hele alt sınıftan insanların üst sınıflarla evliliği acıların başlangıcıdır. Bu konuda bilinen birçok atasözümüz vardır.
20. Yüzyılda Dünyamız bu sınıfsal farklılığı ortadan kaldırmak için kitlesel başkaldırılara sahne oldu.
Sonuç değişmedi. Yine acılar yaşandı.
İstisnalar kaideyi bozmaz ama köleler iktidara geldiğinde de durum değişmez. Tıpkı George Orwell’in Hayvan Çiftliği’indeki gibi.
Çünkü muktedirler iktidara öylesine bir tutku ile bağlıdırlar ki, onlar için iktidar vazgeçilmez bir yaşam biçimidir.
Her şeyi kaybetmek pahasına.