SİMURG KİTAPEVİ VE BEYOĞLU

Geçenlerde, çoktandır Beyoğlu’na gitmediğimi düşündüm. Öyle Nevizade müsavimi filan değilimdir ama yıllardır haftada en az bir günümü Beyoğlu’nda geçirirdim. Önce terör olaylarından mı diye aklımdan geçirdim ama asıl neden Simurg Kitabevi’nin Beyoğlu’nda tutunamamasıydı.

Simurg başka bir yerdi benim dünyamda. Bir kitapevini bu derece özleyeceğimi aklımdan geçiremezdim. İnsan bir kitapevinde abartmıyorum, sabahtan akşama kadar vakit geçirebilir mi? Simurg’da zaman su gibi akardı. Kışın soğuk günlerinde sürekli sıcak çay servisi, raflarda kitap ararken elinize kolunuza sürtünen  Kitapevi’nin asıl sahibi kediler. Ve en önemlisi orada edindiğiniz çoğu yaşlı dostlar, yazarlar, araştırmacılar. Bazıları göçüp gitmiştir bu dünyadan ama eminim yaşayanlar benim gibi özlem içindedirler. Resimde gördüğünüz İbrahim bey kitapevinin sahibiydi. Ben onun bir kitaba yok dediğini çok seyrek hatırlıyorum. Araştırır ve bulurdu. Siz unutabilirdiniz ama İbrahim bey aylar sonra bile sizi arar ve kitabı bulduğunu söylerdi.

Simurg’u düşünürken aklıma 90’lı yılların başında okuduğum Tahsin Yücel’in “Peygamberin Son Beş Günü” romanı geldi. Gençliğinde bir Beyoğlu müdavimi olan roman kahramanı, Rahmi Sönmez sonraki yıllarda İstanbul’da yaşamasına rağmen yıllarca Beyoğlu’na gitmez. Bırakın Beyoğlu’nu, Üsküdar’daki evinin penceresinden şöyle bir sarksa görebileceği Boğaz Köprüsü’nün 6 yıl önce yapıldığından dahi haberi yoktur.

Okuduğumda beni çok şaşırtan roman kahramanı Rahmi Sönmez’i de, İstanbul’dan yavaş yavaş güneye Ege kıyılarına kaçan dostlarımı da artık çok daha iyi anlıyorum.

Elimdeki kitap, okuduğum halde eskisi rutubetten dağıldığı için yıllar sonra sırf kütüphanemde bulunsun diye tekrar aldığım ikincisiydi. Kitaba baktım o da sararmış üzerinde kahverengi benekler oluşmuş. Eskiden Osmanlı Paşaları bir yere bir köşk yaptıracağında İstanbul’un çeşitli semtlerindeki ağaçlara et parçaları asarlarmış. Hangi et daha sonra çürüdüyse orayı mekan olarak seçerlermiş. Sadece, et veya bedenimiz çürümüyor bu şehirde, aynı zamanda ruhumuzda çürüyor. İstanbul’da yaşamayan dostlarıma sesleniyorum;

“İnanın İstanbul uzaktan güzel.”       

04.10.2016