634677061464996454634677061587476454NEMRUT DAĞI’NDA HELENİSTİK BİR ÜTOPYA DENEMESİ :

 

“Pers, Makedonyalı ve anayurdumuzun Kommageneli, baba soyundan Tanrılara saygılı davrananlara karşı rahim ve her şekilde inayetîi olmaları için dua edeceğim. Zamanın akışı içinde kral ve hükümdar olarak başa gelecek kimse, bu yasayı ve bizim ululanmamızı korursa, dualarımın yardımı ile bütün Tanrılaşmış atalarımın lütfuna sahip olacaktır.”

Antiokhos /Kommageneli Tanrı-Kral

Büyük İskender’in fetihleri ile başlayan, ölümünden sonra devam eden ve yaklaşık 300 yıl süren dönem boyunca, Ortadoğu’da He­lenistik öğeler kültürel anlamda bölgeyi etkilemiştir! İskender, tarihte ilk kez Doğulu ve Batılı kültürlerin sentezini deneyen liderdir. O, Helenist bir dünyayı Doğu ile bütünleştirerek yeni bir dünya yaratma peşindeydi. İdeali uğruna Persler gibi giyindi, Persli bir prensesle ev­lendi. Ancak bu sentez, ne İskender yaşarken, ne de öldükten sonra gerçekleşti. Doğulular ve Batılılar arasında mayası tutmayan bu sen­tez arayışı uzlaşmadan öteye gidemedi. Doğu’da sadece Batılı eğitim görmüş, yeni, elit bir sınıf oluştu.

Büyük İskender’in 12 yıl 8 ay süren imparatorluk dönemi boyunca yaptıklarını en güzel özetleyen olay, Frigya’nın başkenti Gordion’da karmaşık düğümü kılıcıyla kesmesidir. Kısa süren hükümdarlığı bo­yunca Büyük İskender karşısına çıkan zorlukları ayrıntılara girmeden, hep böyle kolaylıklar düşünerek aşmıştır. Perslere karşı onlardan daha despot ve zalim olarak mücadele etmiştir. Çünkü kendine paye biçtiği yarı Tanrı unvanı ile o; Akhilleus kadar zalim bir savaşçı, Herakles kadar güçlü, Dionysos kadar zeki ve yaratıcı olmak istemiştir. Yaşamının çok kısa süreceğini önceden hissettiğinden midir bilinmez, tarihçileri dehşete düşüren seferler yapmış; Ön-Asya’dan Hindistan’a yetmişin üzerinde kent kurmuştur. Dünya tarihinin en büyük askeri de­halarından biri olmakla beraber, onun asıl büyük katkısı bilimsel araştırmalar, coğrafya ve doğa tarihi gibi birikimlerin oluşmasını sağlamasıdır. Kurduğu kentler, eskinin geleneksel şehirlerinden farklı olarak tamamen yeni bir yapılanma tarzıdır.

Büyük İskender, Doğu’yu Batılılaştırma uğraşında pek başarılı olamadı, ama kendisi Doğululaştı. O, bu yönüyle kısa süren efsaneler dolu yaşamı kadar trajik bir kişiliktir. Pers kültüründen etkilenen İskender, Doğulular gibi despot bir kişiliğe büründü, gittiği her yerde Persler gibi eteklerini öptürdü. Daha da ileri giderek, Doğulu Tanrılarla kendisini özdeşleştirdi.

Helenistik uygarlık Doğu’nun kültür mirasını özümserken, Doğu kültürünün başlıca merkezleri olan Babil ve Memfis gibi kentler önemini yitiriyor, yerine, Antakya, İskenderiye ve Bergama gibi yeni Helen etkileri taşıyan merkezler Doğu’ya ağırlıklarını koyuyorlardı. Makedonya Krallığı’nın bu baş döndürücü yükselişi, köleci toplum yapısındaki ilk çözülmeleri de beraberinde getirdi. Köleler ve özgür insanlar her geçen gün artmakta ve toplum yapısına tepkilerini göstermekteydiler. Sinoplu Diogenes, çırılçıplak bir şekilde fıçı içinde dilenerek yaşamayı, tepkisel bir yaşam biçimi olarak seçiyordu. Dünya Fatihi Büyük İskender, ona kendisinden bir dileği olup olmadığını sorunca; “Gölge etme başka ihsan istemem” yanıtını veriyordu. Artık İskender, Aristoteles’in eski öğrencisi değildi. Fi­lozoflar ve aydınlar arasında Batı’da alaya alınıyordu.

İskender’in ölümünden sonra komutanları uzun süren iktidar mücadelelerine giriştiler. Helenistik dönemin etkilerini üzerinde taşıyan Selevkos Krallığı, Ortadoğu’yu ve Anadolu’yu bir süre ege­menliği altında tuttu. Romalıların güçlenip Anadolu içlerine nüfus et­mesiyle Selevkos Krallığı ortadan kalktı ve Anadolu’da Roma İmparatorluğu’na bağlı Armenia, Kommagene ve Kapadokya gibi bölgesel krallıklar oluştu.

Nemrut’ta Tanrı-Kral

Büyük İskender’den üç yüzyıl sonra Güneydoğu Anadolu top­raklarında, Roma ve Doğu arasındaki tampon bölgede Büyük İskender soyundan gelen Doğulu bir kral Doğu-Batı sentezini bir kez daha denedi. Bu kral, kendi değimi ile Kommagene’nin Tanrı-kralı Antiokhos’tu. Hayatını, gökyüzüne yakın bir yerde, Doğulu ve Batılı Tanrıları birleştirmeye adadı. Seçtiği yer, yörenin en yüksek tepesi Nemrut’tu.

Antiokhos, Helenistik kültürü çok yakından tanıyan bir Doğulu idi. Yazıtlarında, edebi ve kültürel anlamda bu durumu kanıtlar. Ancak şu durumda çok açık ki Komagene halkı, Helen kültürüne ve edebiyatına oldukça uzaktı. Antiokhos, Tanrıları birleştirerek oluşturacağı yeni yaşam ile idealindeki ütopik yaşam tarzını gerçekleştireceği gibi siyasi anlamda da güç kazanacaktı. O da Büyük İskender gibi, Tanrı-kral olmayı seçti. Çünkü gerçekleştirmek istediği ideali ancak bir Tanrı başarabilirdi.

Antiokhos, yöre halkı ve kendisi arasında dinsel bir bağ kurarak Helenistik bir toplum yapısı elde etme peşindeydi. Okuma yazma bil­meyen yöre halkını ancak bu şekilde etkileyebileceğini umuyordu.

Sunakların ve Kült Tasvirlerinin Yapılması

Antiokhos, baba tarafından atalarına, inançlarına uygun olarak ve onlara yaraşır bir şekilde, kutsal adaklar sunmak için sunaklar yaptırdı. Bunun yanı sıra Tanrısal vasıflarını ön plana çıkararak, kendi tasvirleri ile beraber dev Tanrı heykelleri diktirdi. Bu heykeller sonsuza kadar di­kildikleri yerde kalacaklar ve nesiller tarafından anılacaklardı.

Tanrı-kral olan Antiokhos kendi heykelini Tanrı heykellerinin sol başına diktirmiştir. Onun yanında Ana Tanrıçası Kommagene yer alır. Onlardan sonra gelen Tanrı heykelleri onun kafasında tasarladığı Doğu-Batı sentezini çok açık simgeler; ortada Baba Tanrı Zeus- Oromasdes, yanında Apollon-Mithras ve en sağda Herakles-Artagnes yer alır. Tanrı heykellerin sol yanında kartal ve aslan figürleri vardır.

gale002848

Antiokhos, Batfnın çıplak ve güçlü Tanrılarını, Doğu’nun örtünmüş, heybetli Tanrıları ile tokalaştır Nemrut’un zirvesinde. Bir za­manlar sedir ormanları ile kaplı Nemrut Dağı artık güneşin batışını ve doğuşunu her iki yöne dikilen Tanrı heykelleri ile karşılıyordu. Kışları karlı Nemrut’un soğuk rüzgârında, Zeus, Apollon ve Herakles doğunun çetin koşullarına uymuş Doğulu Tanrılarla özdeşleşip örtünmüşlerdi. Zeus gücünü Persli Oromasdes’le birleştirmiş, böylece Yıldırım Tanrısı Doğulu bir kimliğe bürünmüştü. Apollon doğal olarak Perslerin Güneş Tanrısı Mithras’la, Herakles ise Artaknes’le yeni bir kimlik ka­zanmıştı. Antiokhos Tanrı heykellerini dağın hem batı, hem de doğu tarafına yaptırmıştır. Bu beş büyük Doğulu ve Batılı Tanrı, güneşin doğuşunu ve batışını birlikte karşılarlar.

Antiokhos’un kendisi için yaptırdığı dev tümülüs, Tanrı heykelleri arkasından göğe yükselir. Tanrı heykellerinin oturduğu tahtların arka yüzünde Helenistik üslupta uzun bir kült yazıtı vardır. Bu yazıt, tümülüsün içindeki kutsal mezarın Antiokhos’a ait olduğunu açıkça belirtmiştir.

Batı terasındaki kabartmalar arasında en ilgi çekici olanı, bir yıldız horoskobu olduğu düşünülen 19 yıldızlı bir aslan figürüdür. Bu ho­roskop Humann ve Puchein’e göre, Antiokhos’un doğum anını göstermektedir. Bu konuda başka bir görüş öne süren OttoNeugebauer ise, bunun İÖ 62 yıllının Temmuz ayında Jüpiter, Mars ve Merkür ge­zegenlerinin bir araya gelişini simgelediğini ileri sürer. Ona göre bu tarih Antiokhos’un tahta çıktığı ve Kommagene Kralı olduğu gündür.

Rahiplerim Görevlendirilmesi

Rahipler yazıtta belirtildiğine göre, Antiokhos’un emirlerini halka aktarmakla görevlendirilmişlerdir. Okuma yazma bilmeyen cahil Kom­magene halkı, ruhban sınıf rahipler tarafından eğitilecekti. Tanrı-kral öğretileri melodik bir şekilde Yunanca olarak halka aktarılacaktı.

Antiokhos bir rahibin görevlendirilmesini ve yapılacak işleri yazıtında aşağıdaki gibi anlatır:

“Soyundan gelecek mirasçıların da aynı işi sürdürmeleri şartıyla, bir rahibi ve krallığın atıfetine uygun sayıda hizmetkâr hierodulları (tapınak köleleri), babamın kültünde ve benim anılmamda, eşit ölçüde katılmaları ve adil bir şekilde pay al­maları kaydıyla görevlendirdim. Babamın ve benim aylık doğum günlerimizde kurban sunulmasını, kült toplantıları yapılmasını ve yurttaşların buna ortak bir törenle katılmasını buyurdum. Bunun için kraliyet mülkünden toprak ayırdım, ondan gelecek sürekli gelirlere dokunulmamasını sağladım ve rahipleri bunu yönetmek ve denetlemekle görevlendirdim.” (2)

Tanrı-kral, çıkarttığı bu yasayı kendi sesiyle ilan ettiğini, ancak ona Tanrıların ruhları tarafından geçerlilik kazandırıldığını söylemiştir. Ona göre, yasaya karşı koyanın başına müthiş felaketler gelecektir. Bu kültün sürekli olabilmesi için göreve getirilen rahipler ayrıcalıklı bir konum kazanacak ve sonsuza kadar bu görevlerini sürdüreceklerdir. Kutsal heykellerin bakımı, süslenmesi ve korunması işleri onlar tarafından yürütülecektir.

Kült Şenlikleri

Bu şenlikler, Antiokhos’un ve babasının doğum günlerinin her ay kutlanmasıydı. Bugünlerde rahipler, Pers kıyafetlerine bürünerek, ata­ların dini ululanmaları için adanan bütün anıtları altın çelenklerle do­natacaklardı. Toprak mülkiyetlerinden elde edilen bütün gelir ile, kutsal anma törenleri için gerekli maddi destek sağlanacaktı. Sunaklarda bol miktarda buhurdan ve güzel kokulu otlar sunulacak, Tanrılaşmış ata­lara layık muhteşem kurban törenleri yapılacak, bütün garnizon ve yurttaşlar için kurban şöleni düzenlenecekti. Bu esnada kraliyet ma­saları uygun yemeklerle donatılacak, testilere suyla karışmış şarap doldurulacaktı. Tapınak sahasında yapılan dini törenlerde, bu amaçla gelen halka görevli rahiplerin kutsal masalar üzerinde ve kutsal kaplar içinde bol yiyecek ve şarap ikram etmesini buyurmuştu.

Ancak tapınakta yiyecek ve şarapların konduğu taştan yapılmış kutsal ma­salar günümüze ulaşamamıştır. Garnizon komutanı ile birlikte bölgenin nöbetçi askeri birliğini ve bütün halkı kabul edecek ve onların şenlikten beraberce zevk almalarını sağlayacaktı. Bu gelenek olduğu üzere, rahiplik makamının şeref armağanı olarak kendi payını seçecekti. Nemrut’taki tapınağın yanı sıra, benzer törenlerin ülkenin çeşitli yerlerinde inşa ettiği kült merkezlerinde de yapılması Antiokhos tarafından emredilmiştir.

Kadın Müzisyenler

Tapınak köleleri tören sırasında müzik yaparak halkı eğitmekle görevlendirilmiştir:

“Benim tarafımdan hierothesion için hizmete alınan kadın müzisyenler ve daha sonra seçilerek onlara eklenecek olanlar, onların aynı sanatı öğrenen oğulları, kızları ve soylarından ge­lecek herkes, başka her türlü işlerden muaf olacaklar, ama burada benim belirttiğim topraklarda görevlerini ifa edecekler, katılanların istediği süre boyunca, özür göstermeksizin yükümlülüklerini ye­rine getireceklerdir.” (3)

Cezalar ve Ödüller

Antiokhos yazıtta, kendisinden sonra gelecek kraliyet ailesi men­suplarını tapınağı güzelleştirmek, saygınlığını korumakla görev­lendirdiğini bildirmiştir. Tapınağa ibadet için gelenleri övmüş, kötü niyetle yaklaşanlara ise beddua etmiştir:

“Bir cani yüce kutsanmışlığa karşı ister soygun ister hırsızlık ni­yetinde olsun, bir düşman ordusunu kült yerimize getirirse veya gizli düşmanlıkla kıskançlığın korkak kinini içinde birleştirip başkalarının mülkiyetinden gözleri kamaşarak, kurduğumuz tesise karşı kinci konuşmalar yapar, kötü fikirler besler veya yıkıcı bir el yöneltirse, bütün Tanrıların bağışlamadığının sonuçlarını görecektir. Zira Tanrıların büyük öfkesinin hizmetkârları olan in­safsızca cezalar, suçluyu hayatı boyunca kefareti tamamen ödeyinceye kadar çeşitli eziyetlerle takip ederler. Böyle bir cani bilmelidir ki, göksel bir yasanın, Tanrıların heybetli kötülerin kötülüğüne indirtmesi, değişmez bir kaidedir. O ellerin hünerleri sayesinde dinsiz zihniyet işlediği suçun bedelini mukadder bir öfkeye karşı mutlaka ödeyecektir.

“Suçlunun iğrenç hayatının kötü olan kalbi, Apollon’un ve He- rakles’in şaşmaz okları ile delik deşik olacak, bu kişi bütün iyi­liklerden nefret eden bedeninin derinliklerinde dayanılmaz acılar duyacaktır. Hera’nın öfkesi yoluyla, o cani göksel adaletin amansız hizmetkârı olan hak ettiği cezayı görecektir ve dinsizliğin öcü acımasızca alınacaktır. Bu caninin kütü kanında payı olan bütün soyu ve pisliği kabul edip barındırdığı için kendileri de o Tanrı’nın. kirlenmiş sayılacak olan bütün ailesi (ve gelecek ne­silleri) Zeus-Oromasdes’in yıldırımları ile vurulup düşman alevler içinde kül olacaktır.” (4)

“Buna karşın adaletsizlik içinde kirlenmiş ve çabaları kutsal işlerde yoğunlaşmış herkes korkusuzca Tanrıların yüzüne baksınlar ve rahmetlerinin mutlu izlerinden yürüsünler. Ve onlar mutlu yollarda yürüyerek bize gösterdikleri ulumalarından dolayı iyi hayat yolu umsunlar. Bütün insanlar yüce duygularla Zeus’un ulu, göksel evini görsünler ve Tanrıların kulakları ve gözleri önünde yükümlülüklerine uygun adakları ve kutsal kur­banları yerine getirsinler. Adaklardaki ihtişamımızı ve edebi şanımızı türkülerle yayarak ve onlara yakışır kurbanları ulu­yarak dindarca dualarında iyi şeyler yaptıkları sürece onlara, is­teklerine kulak veren bağışlayıcı Zeus-Oramesdes yoldaş olsun, onun yanında yardımcı olarak HeraTeleia buna ilaveten Artagnes-Herakles ve Apollon olan Mithras ve Tanrıların güçlüsesi sözcü olan Helios ve Hermes. Bu iyi kişiler bütün Tanrılaşmış, lütufkâr atalarını mutlu bir hayat sürmek için al­datmaz kahinler ve iyi işlerde savaş arkadaşları olarak ede- biyen yanlarında görsünler.” (5)

Bütün bu uğraşlara rağmen görkemli dev inşaat işi bir türlü bi­tirilemedi. Yazıtta Nemrut Dağı’nın çevresini süsleyen resimler yapılamadı. En ince detayları ile planlanmış şenlikler ne yazık ki hiçbir zaman yapılamadı. Tanrılar görkemleriyle dağın tepesinde doğa koşullarına inatla direndiler. Dolayısıyla Antiokhos’un düşleri bir türlü gerçekleşmedi. Onun ideal toplumu, kendisinin de mensubu olduğunu ileri sürdüğü Tanrılar soyunun bir lütfuydu. Çoğunluğu kölelerden oluşan halk, bu lütfü benimsemedi. Maddi temelleri olmayan bu Doğu- Batı sentezi, halkın katılımı sağlanamadığı için başarısız bir deneme oldu. Antiokhos’un mezarının bulunduğu Nemrut Dağı tümülüsü ise, bütün sırlarını koruyarak 21. yüzyıla ulaşıyor.

 

img_0026

KÜRŞAT BAŞDEMİR

DİPNOTLAR :

  1. K. Döner, Nemrut Dağının Zirvesinde Tanrı Tahtları, çeviren V. Ülkü, Türk Tarih Kurumu, 1990, s. 159.
  2. İbid, s. 157.
  3. İbid, s.158.
  4. İbid, s: 160.
  5. İbid, s. 160.