KİRPİKLERİN OK EYLE

1960’lı yılların sonuydu. O yıllar her evde bolca 33’lük plakların olduğu yıllardı. 33’lük plak heriki yüzünde birer şarkının yeraldığı 7 inç boyutunda plaklardı. 

O zamanlar daha büyük boyutlu 12 inçlik 45’likler hem pahalı olduğundan, hem de evlerdeki pikapların küçük, 33’lük boyutunda olduğundan pek alınmazdı. 

Barış Manço’nun “Ağlama Değmez Hayat” şarkısı çok popülerdi o günlerde. 

Bu plak evimize babamın anneme aldığı bize bir doğum günü hediyesi olarak girmişti. 

Sanırım plağın Ağlama Değmez Hayat yüzünde mavi dolma kalemle yazılmış bir doğum günü mesajı da vardı. 

Küçük yaşıma rağmen diğer yüzündeki “Kirpiklerin Ok Ok Eyle” parçası beni derinden etkilemişti. Yıllarca sözlerini hiç unutmadım. 

Şimdi gelelim pek de meşhur olmayan bu derin dizelerin gerçek sahibine:

Gülizar 1933 Yılında Erzincan’ın Esperek köyünde bir çocuk dünyaya getirir. Yoksul bir köydür burası.

Kerpiç yapılı küçük evde annesinin ninnileriye büyür İbrahim. 14 yaşına dek kulağında hep annesinin billur sesi vardır. 

Birgün köye gezgin bir aşık gelir. Sazı ile bütün köyü büyüler. İşte o gün karar verir Gülizar. Aşığa yalvarır, oğlunu da alıp görürmesini onunla birlikte diyar diyar gezmesini ister.

Oysa İbrahim daha küçük ve çelimsizdir. Babasının ve köylülerin itirazına rağmen Gülizar ısrar eder, onu yolcu ederken oyalı yazmasına sildiği gözyaşlarını saklar. 

Canından çok sevdiği oğlu artık Aşık Davut Sulari’in çırağıdır.

Uzun bir yolculuğa çıkar Sulari ile. Ülke ülke gezerler, İran, Irak, Suriye topraklarını arşınlarlar. Kimi zaman sert kış günlerinde titreyerek kasabadan kasabaya seyahat ederler, kimi zaman kavurucu sıcaklarda aç susuz dolaşırlar. 

Gün gelir İbrahim’in ayağındaki yemeni parçalanır, gün gelir ağzında somurduğu üç beş hurma ile hayata tutunur.

Sazın sırrını öğrenir Sulari’den. 

Hain bir yılanın nasıl uysallaştığını, yaralı bir geyiğin sazın ezgileriyle ürkmeden onlara sokulduğunu hayretler içinde görür. 

Bu uzun yolculuk sonrası son gezgin aşığın çırağı İbrahim, artık Aşık Beyhani’dir. 

Askerlik sonrası evlenir ve İstanbul’a yerleşir. Acılar, zorluklar ve yoksulluk hiç peşini bırakmaz. 

Otuzsekizini tamamlamadan bu dünyadan göçüp gider Aşık Beyhani.

Gider ama ardında öylesine dizeler ve besteler bırakır ki, kendisi unutulur dizeleri unutulmaz.

Kirpiklerini ok eyle
Vur sineme öldür beni
Bıktım dünyanın kahrından
Vur sineme öldür beni

Yoktur aleme mihnetim
İndinde var mı kıymetim
Eğer satmaksa niyetin
Vur sineme öldür beni

Bülbülden öğrenmiş gülü
Garibim beklerim yolu
İncitme Beyhani kulu
Vur sineme öldür beni