KAYSERİ LİSELİ OLMAK
Böyle bir başlıkla başlayınca eminim bir çoğunuz yadırgadı. Özellikle Kayseri Lisesi mezunu arkadaşlar ve ağabeylerim lise dönemim boyunca bir gün olsun kapıdan içeri girmemiş olan benim bu konuda yazacak neyim olabilir ki diye düşünüyorlardır.
Anlatacağım;
Öncelikle bu facebook grubunu takip edenler içinde liseye giriş tarihi 1962 yılı öncesi olan hiç kimse olmadığına göre, göbek bağımın Kayseri Lisesi’nin bahçesinde gömülü olması nedeni ile en eski Lise’li sayılabilirim. Üstelik 60’lı yılların yaz günleri de dahil olmak üzere bir çok gününü (o zamanlar şimdiki ana okulları olmadığı için Kayseri Lisesi’nde geçirdim. İlginç bir kokusu vardı Lise’nin öyle güzel bir koku değil ama ben çok severdim.. Burada anlatamam ama içeri girdiğimde hemen hissederdim. Bisiklete binmeyi okulun bahçesinde Hayri Akış hocanın yardımları ile öğrenmiştim.
Bir çoğununuz bilmez; eskiden basketbolun popüler olmadığı dönemlerde boks maçları vardı. Rekabet Sanat Okulu ve Kayseri Lisesi arasındaydı. Bu karşılaşmaları ünlü boksör ve uluslararası boks hakemimiz Garip Erkuyumcu ile avazım çıktığı kadar LİSE diye bağırarak seyretmişliğim vardır. Aynı şekilde basketbol maçlarında Ahmet Goncan’ı. Okulda bir gün HANS işte bu diye gösterdiklerinde başımı havaya kaldırıp dev bir çınara bakar gibi Ahmet ağabeyi incelediğimi hatırlıyorum. Bir de Ramazan amca vardı, temizlik görevlisi, koridorun bir ucundan öbürüne önünde paspas sert ve kararlı adımlarla ilerlerken, karanlığın içinden gelen bilim kurgu filmi kahramanlarını andırırdı. Ramazan amca Lisenin düzenlediği Gesi’de yapılan bir piknikte çocuklara saldıran bir boğayı engellemek isterken yaralanmış, gazi olmuştu.
Yaz ayları bütünleme ayları idi. Sıra ve sandalyeler bahçeye çıkarılır, serin olsun diye bütünleme sınavları bahçede yapılırdı. Bu sınavların değişmez fügürü NENİ labablı Mehmet abi idi. Biz onu okul yıllarında Taş sinemasının önünde bilet kontrolü yaptığından bilirdik. Bir kaç kez beni ve arkadaşlarımı biletsiz sinemaya almışlığı vardır. Onu her yıl bütünleme sınavlarında görürdüm. Beni görünce göz kırpar gülümserdi. Liseyi çok zor bitirdi ama sonraki yıllarda şehre getirdiği ünlü sanatçılarla Kayseri’nin uzun yıllar en ünlü organizatörü oldu.
Tansu beyi çok severdim. O babamın, Mahmut beyin, Aydın beyin ve diğer hocaların aksine (bunu diğerlerini eleştirmek için söylemiyorum.) her yaştan insanla dost biriydi. Odasında oturur, bazen tadına doyum olmayan kubbeli kapla gelen tas kebabını yerdik.
Yetmişli yıllarda babamın TED Kolejine geçmesi ile benim de lise kariyerim bitti. Babam aslında beni Kayseri Lisesi’inde okutmak istiyordu. Hatta bu sebepten Nazmi Toker’e verdi ama İngilizce dersimizde giren Sosyal bilgiler öğretmeninin İngilizce anahtar anlamına gelen ve Kİ diye telaffuz edilen kelimeye KEY demesine kızması sonucu bir ay sonra okuldan alıp TED Koleji’ne verdi. Bu duruma ben de çok sevinmiştim ama daha iyi İngilizce öğreneceğim için değil, o dönemlerde benim için Barış Küce’den sonra en iyi basketbolcu olan Suat Yahyabeylioğlu ile aynı okulda okuyacağım için.
Sonraki yıllarda da Kayseri Liselilerle dostluğum hep devam etti. Kıran kırana maçlar yaptık ama maç bittiğinde yine hep beraberdik. Bu sadece benim için değil hem liseli, hem de TED’li bütün arkadaşlarımız için geçerlidir. Aydın Solmaz beni her yıl Lise’nin İstanbul’da düzenlediği mezuniyet günüde davet eder, tanımayanlar için yadırganırım diye hiç gitmek kısmet olmadı ama kalbim hep onlarla.
Ahmet Abi benim için de daha önce bir yazımda belirttiğim gibi belleğimde bir çınar gibidir. Abarttığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ben onu tanıdığımda ilkokulda bile değildim. Siz artık düşünün o dev adamın karizmasını. Çocukluğunuzda belleğinizde nasıl oluşmuş ise büyünce de hep öyle kalıyor, hiç değişmiyor. O yüzdendir elli yaşını aşsak bile bizden bir kaç yaş büyük olanlara dahi abi diye hitap ederiz. Ahmet abiye hitap ederken hep aynı duygu içinde bir tereddüt yaşamışımdır. (Yaş farkımızdan ve heybetinden dolayı amca mı desem, abi mi desem, yoksa bütün bir lise hayatım boyunca öğretmen olarak bildiğimden dolayı hocam mı desem.) Ben onun yakınlığına güvenerek aile dostluğumdan da dolayı ağabey diye hitap etmeyi uygun gördüm.
Bazı insanlar vardır, ilk gençlik döneminde karizmalarından çok etkilenirsiniz. Yıllar sonra karşılaştığınızda, ya geçmişte çok abarttığımızı, ya da onların daha farklı birileri olduğunu düşünürsünüz. Ama o öyle biri değildi. Geçen yıl yaklaşık 25 yıl sonra Aytimur’un sayesinde bir vesileyle birlikte olduk. Yıllar hepimiz gibi onu da değiştirmişti, eskisi kadar dik ve heybetli değildi ama mütevazi yaşamına rağmen duruş aynı duruştu, karizma aynı karizma.
Sevgili babamın, öğrencisi, arkadaşı ve en zor günlerinde dahi vefakar dostu, bizlerin ağabeyi ve öğretmeni AHMET ABİ’ye uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
12.05.2016