İlkyaz ile bir leylek gelir, Artemis tapınağını tek başına bekleyen eski bir sütunun tepesine. Nisan ayında kuzeye giden dostlarından ayrılır ve bütün yazı Efes’te, sütunun üzerine kurduğu yuvasında geçirir. Bazen, uzaklarda bir tepenin arka yamacındaki tiyatrodan uğultuların yükseldiğini duyar gibi olur. Heyecanla bir an önce kente ulaşabilmek için var gücüyle kanat çırpar, terkedilmiş kentin sessiz yıkıntılarına ulaştığında her seferinde hayal kırıklığına uğrar. Kentin çevresinde geniş bir daire çizerek yuvasına geri döner. Bazen birilerine duyurmak için gagasını takırdatırken leyleklerin yalnızlığını anlatır. Efes harabelerinden yankılanan sesini tek başına dinler. Zaman zaman suların altına gömülmüş tapınağın derinliklerinden yüzeye çıkan bir su kaplumbağası başını kaldırır, leyleğin gözlerinde bir umut arar. Sonra tekrar suya dalar; tapınağın gizemli karanlığında kaybolur…
Yaz sonu leylek güneye göç eden kara leylek sürülerinin yolunu sabırsızlıkla gözlemektedir. Kapkara bir bulut gibi kuzeyden yaklaştıklarında tapınağın yalnız leyleği havalanır ve bir an önce sürüye katılmak için yükseklere kanat çırpar. Bir süre sonra artık o karanlığın içinde beyaz bir noktadır…