HİTİT MİTOLOJİSİ, KAYNAKLARI VE ETKİLERİ
Kuzeyden gelen Hititler, Kızılırmak boylarında tarihin en büyük uygarlıklarından birini kurarken, aynı zamanda güneydeki Mezopotamya kültürünü, etkisinde kaldıkları zengin Anadolu motifleri ile kaynaştırmışlardır. Anadolu binlerce yıl bu köklü ve kalıcı değerleri taşımış ve üzerinde yaşayan diğer bütün uygarlıkları etkilemiştir; Hitit mitolojisi ise, coğrafi sınırlarını aşmış ve özellikle Batı mitolojilerini fazlasıyla etkilemiştir. İlk bakışta Sümer ve Babilonya dinlerinin yeni bir versiyonu olarak ortaya çıktığı sanı İsa da, son derece farklı, özgün yapısı dikkat çekicidir. Hitit mitolojisi bugünkü dev öyküleri ve benzeri birçok öykülerin kaynaklan hakkında bize önemli ipuçları verir. Bu yazı belli başlı Hitit mitosları olan Tanrıların Rekabeti, Ullikummis Mitosu, Ejderle Savaş (İlluyankas Mitosu) ve Kaybolan Tanrıyı (Telepinus Mitosu) içermektedir. Öncelikle bu mitolojik öyküler anlatılmış ve bunlara kaynaklık eden Mezopotamya mitosları ile benzerlikleri vurgulanmaya çalışılmıştır. Anadolu’ya yayılan bu öykülerden etkilenen Anadolu uygarlıklarının ve diğer Batılı uygarlıkların mitolojik öyküleri incelenmiştir.
Tanrıların Rekabeti
“Genç ve yaşlı Hitit Tanrıları arasındaki rekabet önceleri Anüs’un babası Alanus’u tahttan indirmesiyle başlamıştır. Anüs da tıpkı babası gibi, kendi oğlu Kumarbi tarafından tahtından indirilir. Anüs, Kunıarbi’den kurtulmak için gökyüzüne kaçar; Kumarbi onu ayaklarından çekerek gökyüzünden indirir ve cinsel organını ısırır. Anüs, yaptığı eylemden dolayı sevinen Kumarbi’ye ’Er kekliğimi yuttuğun için sevinme, içine senin için ağır bir yük koydum. Fırtına Tanrısı’na, Arcınzah (Dicle) Irmağı’na ve Tcışmişu’ya gebe bıraktım seni.’ Tanrıların tohumlarını içinde taşıyan Kumarbi telaşla yuttuğunu tükürmek ister, ama başaramaz.” (1)
Babilonya yaratılış mitosu ile bu mitos arasında büyük benzerlikler vardır; Tiamat ve karısı Apsu’dan Gök Tanrısı Anu, Yer Tanrısı Ea ve diğer Tanrılar doğar. Tanrılar çoğaldıkça problemler artar, Apsu, Tiamat’ı kışkırtarak bunların yok edilmesini ister. Ea bunu haber alınca Marduk ve karısı Tunika’yı yaratır. Daha sonra Apsu’yu zararsız hale getirir ve Tiamat, deniz ejderi Kingo ile evlenir. Bu olay üzerine Tanrılar ikiye ayrılır.
Babillilere ait bu yaratılış efsanesi, Tanrılar arası rekabetin Hititlerden farklı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Bu rekabet Mezopotamya’dan Orta Anadolu’ya taşınmıştır. Hitit mitolojisinde, hem Ullikummis mitosunda, hem de İlliyankas mitosunda genç Tanrılar tıpkı Babilonya’da olduğu gibi yaşlıları, bir yolunu bulup alt ederler. Bu zaferler her yıl bayram olarak kutlanır. Bu gelenek daha sonra Orta Anadolu’dan Ege’ye yansımıştır:
Hesiodos, Theogonia’da göklerin Tanrısının Uranüs olduğunu belirtir. Zalim Uranüs doğan bütün çocuklarını yeraltına gönderir. Yer Tanrıça Galia, çocuklarını babalarına karşı kışkırtır. Oğullardan en yiğidi Kronos tırpanı ile babasının hayalarını keser ve tahtın sahibi olur. Kronos, aynı babası gibi tahtından olmamak için doğan çocuklarının yaşamasına izin vermez, onları yutar. Çocuklarından Zeus, Kronos’u alt eder ve göklerin egemenliğini eline geçirir. Bu Ege mitosundan anlaşılacağı gibi, Hititlerdeki Alanus-Anus-Kumarbi üçlemesi daha sonra, Uranus-Kronos-Zeus olarak karşımıza çıkmaktadır. (2)
Ullikummis Mitosu
Tanrı ve oğul arasındaki çatışmada Kumarbi, Fırtına Tanrı’dan kurtulmak için habercisi İmbaluris’i akıl danışmak üzere Deniz Tanrıça’ya gönderir. Daha sonra Kumarbi’nin Yer Tanrıça’danUllikummis adında bir oğlu olur. Bu çocuğu yeraltı Tanrıları İrsirralara gönderir. Onlar Ullikummis’i karanlık toprağa alıp, dünyayı omuzlarında taşıyan Tanrı Ubelluris’in sağ omzuna koyarlar. Ubelluris’in sağ omzunda Ullikummis ulu bir diorit taşı sütunu olarak büyür. Boyu ve çevresi 9 000 fersahı bulan bir kule gibidir. Fırtına Tanrı, karısı Hepat’ın da tapınağından Ullikumrnis tarafından sürülmesi sonrası, Ea’dan yardım ister. Ea, Tanrılar meclisinde insanlığın sonunu getirecek olan bu dev Tanrıya neden izin verildiğini sorar ve görüşmek için Ubelluris’e gittiğinde omzunda her geçen gün ağırlaşan bu yaratıktan haberi olmadığını görür. Onu kendi çevresinde döndürerek Ullikummis’i görmesini sağlar. Ea, yaşlı Tanrılardan yeri ve göğü birbirinden ayıran eski bakır bıçağı ister. Fırtına Tanrı, Ea’nın ona verdiği bakır bıçakla savaş arabasına atlayıp dev Ullikummis’le savaşır. Tabletlerde buradan itibaren kopukluk vardır, ama Fırtına Tanrı’nın Ullikummis’i yenerek insanlığı yok olmaktan kurtardığı anlaşılmaktadır.
Yunan mitolojisinde, Titan İapetos ile Okeanos’un kızı Asia’nın oğlu olan Atlas’la Ubelluris arasında belirgin bir benzerlik vardır. Atlas, Hesiodos’a göre gökyüzünü omuzları üzerinde tutan Tanrıdır. Homeros, Atlas’ı daha sonra gökyüzünü değil, yeri göğü birbirinden ayıran direkleri omuzunda taşıyan Tanrı olarak tanımlamıştır. He- rodotos ise, Atlas’ın Kuzey Afrika’da bir dağ olduğunu ve PerseusGorgo’yu öldürdükten sonra, Atlas’a canavarın kafasını göstererek onu bir kayaya çevirdiğini yazar. Tanrıların Titanlarla savaşı Ullikummis mitosu ile benzerlikler taşımaktadır. On yıl süren zorlu savaşta Tanrılar Titanları yenmiş ve onları kovmuştur.
Ullikummis mitosu ile ilgili bir başka benzerlik ise, Kitabı Mukaddes ‘in Daniel kitabındaki Nebukadretzar’m ulu heykelinin dağdan el değmeden kesilmiş taş tarafından yıkılışıdır. Orada taş heykel, demirden ve balçıktan yapılmış ayaklarından vurulup yıkılmaktadır.(4)
Ejderle Savaş (İlluyankas Mitosu)
Bu mitos iki ayrı versiyonla Hitit dünyasında yer almaktadır. Birinci versiyona göre, Fırtına Tanrı, Ejder İlluyankas ile kavgasında yenilir ve yardım istemek için Tanrılar meclisine başvurur. Tanrıça İnaras, ejdere bir tuzak hazırlar. Bu tuzakta kendisine yardımcı olması için Hupasiyas adında bir ölümlüyü çağırır. Adam, Tanrıça’nın kendisi ile yatması koşulu ile yardım etmeyi kabul eder. Tanrıça çaresiz bu koşulu kabul eder. Daha sonra, adamı ejderin kovuğunun yanında bir yere saklar, kendisi de süslenip güzelleşerek, tatlı dille ejderi çocuklarıyla birlikte dışarı çıkarmayı başarır. Beraberinde getirdiği kaplardaki şarap ve çeşitli içkileri onlara ikram eder. Ejder ve çocukları, içtikleri içkilerin etkisiyle kütük gibi sarhoş olurlar ve kovuklarına dönemez hale gelirler. Hupasjyas saklandığı kovuktan çıkar ve ejderi bir iple bağlar. Fırtına Tanrı ve diğer Tanrılar gelir ve ejderi öldürürler. Ejderin ölümüyle Tanrılar rahata kavuşurlar. Tanrıça İnaras ise işbirlikçisi Hupasiyas’a âşık olur. Tarukka’da bir kayanın üzerine Hupasiyas ve kendisine ev yapar. Bu evde uzun süre otururlar. Tanrıça, Hupasiyas’ın evden çıkmasına ve pencereden dışarı bakmasına izin vermez, çünkü dışarıya bakınca eski karısı ve çocuklarını görecektir. Günün birinde, Tanrıça çok uzun bir süre evden uzaklaşır ve aradan yirmi gün geçmesine rağmen eve uğramaz. Hupasiyas yirminci gün pencereden bakar ve karısını, çocuklarını görür. İnaras dönünce ona, karısının ve çocuklarının yanına geri dönmek istediğini söyler. Tanrıça, buyruğuna uymadığı için Hupasiyas’ı öldürür.
Bu mitosun, daha sonraki bir tarihte ortaya çıkan versiyonuna göre, İlluyankas, Fırtına Tanrı’yı yenince, onun yüreğini ve gözlerini alır. Fırtına Tanrı daha sonra yoksul bir adamın kızı ile evlenir ve ondan bir oğlu olur. Bu oğlan büyüyünce ejder İlluyankas’ın kızı ile evlenir. Oğluna, kızın evine gittiğinde yüreğini ve gözlerini alıp getirmesini ister. Çocuk babasının dediğini yapar. Fırtına Tanrı yüreğini ve gözlerini geri alınca ejderi öldürmeye gider. Ejderi öldüreceği anda oğlu da kendisini ejderle birlikte öldürmesi için yalvarır. Fırtına Tanrı hem ejderi, hem de kendi oğlunu öldürür. (5)
Şimdi, yine Babilonya yaratılış mitosuna dönelim. Marduk, Tanrıların başı olma koşulu ile Tiamat’ı yeneceğini söyler. Tiamat, Marduk’u yutmak için ağzını açtığında, Marduk içine rüzgârı doldurur, üzerine bir ağ atar ve okla kalbinden vurarak öldürür. Bedenini ikiye ayırır ve yarısı gök, yarısı da yer olur. Tiamat’la birlikte öldürdüğü Ejder Kingo’nun damarlarından da insanı yaratır. (6) Hem Hitit mitosunda, hem de Babilonya yaratılış destanında ejderin ölümü yeni yıl şenliği olarak kutlanmaktadır. Hititlerin Purilli Bayramı, Fırtına Tanrı tarafından ejderin öldürülüşünü simgeler. Bu bayram yeni yıl şenliğidir ve ilkbaharın gelişini müjdeler. Hitit takvimine göre yıl baharın gelişi ile başlar.
Yunan mitolojisinde Tanrıların Titanları kovmasından sonra Zeus, bir yanardağ Tanrısı olan Typhon’la savaşır. Typhon, yüz yılan başlı, simsiyah korkunç dilleri olan bir ejderdir. Zeus, yıldırımlarıyla ejderi kamçılar ve kolunu kanadını kırar. Bu şiddete dayanamayan Typhon sonunda yeraltına gider. Bir başka Yunan efsanesine göre, bütün ejderler gibi Toprak Ana’dan doğan Python, Delhi’deki kehanet merkezinin bekçisiydi. Tanrı Apollon kendi kehanetini yerleştirmek için bu yılanı öldürmek zorunda kalır.(7)
Yıllar sonra dilden dile dolaşan öykülerle İlluyankas, Kafkasya’ya gider ve Tanrılarla değil, dev kartallarla savaşır. Hititlerle başlayan bu Anadolu inancı, artık ejder ile Anka kuşunun savaşma dönüşmüştür. Kartal gökleri, ejder ise yeryüzünü simgeler. Yunan mitolojisinde Zeus da, insan gövdeli yılan bacaklı devin üzerinde bir kartal gibi anlatılır. Bilindiği gibi, Zeus göklerin lideridir ve kartalı da her zaman omzundadır. Yakın tarihe yansıyan Anadolu inançlarında ırmakların taşması ejderhanın bu suya girmesi ile başlar. Kartal ejderhayı öldürünce sular yatışır. Ejderhanın yedi başını birden ezerek öldüren, inanışa göre cennete gider. (8)
Hıristiyanlıkta Ermiş Georgios yılan gibi bir devle savaşır. İslamın Anadolu’da yayılmasından sonraki inanışlara göre, yılan daha çok koruyucu bir rol üstlenmiştir. Selçuklu kabartmalarından anlaşılacağı gibi, yılan ve kartal barışmış ve yan yana yürümektedirler.
Kaybolan Tanrı (Tepepinus Mitosu)
Fırtına Tanrının oğlu Telepinus, kızgın bir şekilde şehri terk eder. Giderken öfkesinden sağ pabucunu sol ayağına, sol pabucunu sağ ayağına giyer. Şehirden çok uzaklaşır ve Anadolu bozkırında kaybolur. Yorgunluktan bitkin bir şekilde yatar ve uykuya dalar. Tanrının güçsüzlüğünde, tüm ülkeyi sis kaplar, kuraklık ve açlık olur. Ocakta kütükler söner, koyun kuzusuna, inek buzağısına bakmaz. Tanrılar tapınakta suskundur. Bütün insanlar ve Tanrılar açlıktan ve susuzluktan kırılmaktadır. Tanrılar kaygılanır ve Tepepinus’u aramaya koyulurlar. Güneş Tanrı çevik kartalını Tanrıyı bulmaya gönderir, ama bir sonuç alamaz. Fırtına Tanrı, Tanrıça Hannahannas’ın sıkıştırmasıyla kayıp oğlunun peşine düşer, ama o da bir sonuç alamaz. Çaresiz, Hannahannas araması için bir arıyı görevlendirir. Fırtına Tanrı onu alaya alır; koskoca Tanrıların yapamadığını küçücük bir arı nasıl yapacaktır. Tanrıça bu alayları dikkate almaz ve arıyı Telepinus’u bulması için gönderir. Ona, Tanrı’yı bulunca onu ellerinden ve ayaklarından sokup, gözlerine ve ayaklarına balmumu sıvayıp getirmesini söyler. Uzun bir arayıştan sonra, arı Telepinus’u bulur ve Tanrıçanın söylediklerini yerine getirir.
Telepinus uykusundan uyanır, ama eskisinden daha da öfkelidir. Öfkesini dindirmek için Tanrılar ne yapacaklarını bilmezler. Güneş Tanrının önerisiyle Telepinus genç bir kartalın kanatlarında, gök gürültüsü ve şimşek eşliğinde şehre getirilir. Bir insan tarafından Te- lepinus’un iyileştirilmesi ve her türlü kötülüğün yeraltına götürülmesi için bir afsun okunur: “Kapı bekçisi yedi kapıyı açtı, yedi sürgüyü çekti. Kara toprağın dibinde tunç kazanlar duruyor; kapakları abaru metalinden, kulpları demirden. Oraya her kim giderse gitsin bir daha dışarı çıkamaz; orada yok olur. Telepinus’un öfkesini, kızgınlığını, kötülüğünü ve çılgınlığını da alsınlar, oraya kapasınlar.” Bunun üzerine Telepinus iyileşir, mutlu ve uzun bir ömür yaşar. Açlık ve kuraklık biter, bütün ülke normale döner.(9)
Kaybolan Tanrının geri dönüşü de. Hititlerde bayram olarak şenliklerle kutlanmaktadır. Ayinin sonunda üzerine koyun postu asılmış bir direk Tanrı önüne dikilir. Bu direk verimliliği simgeler. Koyunların yağı, buğdayın taneleri, şarap, sığır, koyun uzun yaşam ve çok çocuk sahibi olma anlamına gelir. Asur ve Babil mühürlerinde, yapraklarla süslenmiş ağaçlar vardır. Bu ağaçlar Hitit mitolojisinde işlenen koyun postlu direğin benzeridir. (10)
Tanrıça HannahannasTelepinus’un bulunması gibi büyük bir zorluğu arı ile aşmaktadır. Anadolu’da önce Kybele’de, daha sonra Artemis’te de bu arılara rastlanır. Demeter Tapınağı rahibesi Melissa, tapınak kurallarına uymadığı için öldürülür, Demeter onun cesedini arı topluluğuna dönüştürür. Melissa arıları diye anılan bu arılar Tanrıça’nın esiridir. Bu benzerlik bir Kuzey Avrupa efsanesi olan Kalevalla’da da göze çarpmaktadır. Kalevala’daLemminkainen düşmanlarını annesinin yeraltından gönderdiği bir arı tarafından getirilen büyülü bal ile alt etmektedir. (11)
SıimerlerdekiDumuzi ile İnanna mitosunda anlatılan İnanna’nın ölüler ülkesine gidiş öyküsü, Babilonya dünyasına Tammuz ve İştar mitosu olarak yansımıştır. Tanrıça İştahın ölüler ülkesine inişi ve dönüşünün Telepinus öyküsü ile benzerlikleri vardır. Tanrıçanın yeryüzünde bulunmaması, bitkiler dünyasının ölümüne, cinsel verimin ve üretkenliğin yok oluşuna neden olmaktadır. Bu durum “Boğa ineğe binmez, erkek eşek dişi eşeği gebe bırakmaz, caddede erkek kızı gebe bırakmaz” sözleri ile ifade ediliyor.
Bir Anadolu efsanesi olan Adonis, Telepinus gibi toprak ve bereketin öyküsüdür. Tanrıça Afrodit’in lanetine uğrayan Smyrna adındaki kız babasına âşık olur ve gizlice, babası farkına varmadan, on iki gece onunla sevişir. On ikinci gece babası, yatağında yatanın kendi kızı olduğunu anlayınca kızını öldürmek ister. Kıza acıyan Tanrılar onu bir mersin ağacına dönüştürürler. Ağacın gövdesinden Adonis adında çok güzel bir bebek çıkar. Afrodit onu büyütsün diye yeraltı Tanrıçası Persephone’ye verir. Çocuğa tutulan Persephone, onu geri vermek istemez. Zeus kavga çıkmasın diye yılın dört ayı çocuğu ye- rakına Persephone’ye, dört ayı da Afrodit’e verir. Geri kalan zamanda ise çocuğu serbest bırakıp istediği yerde kalabileceğini söyler. Çocuk Afrodit’in yanında kalmayı ister. Adonis’in bu seçimini kıskanan Tanrıçalar bir yaban domuzu salarak Adonis’i öldürürler. Toprağa yayılan kanından Manisa laleleri fışkırır. Sevgilisinin yardımına koşan Afrodit’in ayağına diken batar ve akan kandan bir damla, beyaz gülü kırmızıya boyar. Adonis her kış yeraltında bekler ve baharın gelişiyle bütün bitkisel varlığı simgeleyerek yeryüzüne çıkar.(12)
Adonis’in dönüşü aynı Telepinus gibi bereketi ve verimi simgeler. Adonis’in dönüşü de tıpkı Telepinus gibi bir bayram olarak kutlanır. Baharla Adonis ortaya çıkar. Bitkileri, insanları döller, yeryüzüne sevinç ve bolluk getirir. Günümüzde Anadolu’da bazı yörelerde, özellikle Manisa’da kutlanan mesir bayramı, eski Adonis şenliklerinin devamıdır. Başlangıçta dini nitelik taşıyan bu törenler zamanla geleneksel bir biçime dönüşmüştür. Her yıl nisanın on beşinde düzenlenen bu bayram Anadolu tarihinin en eski bayramlarından biridir. Mesir bayramında dağıtılan mesir macunu ise, eski Adonis törenlerinde sunulan Tanrısal yiyeceklerin günümüze yansımasıdır. (13)
KÜRŞAT BAŞDEMİR
DİPNOTLAR :