GEZGİN VE DURAĞAN RUHLAR

GEZGİN VE DURAĞAN RUHLAR

Birbirinden farklı iki ayrı insanı, gezgin ve durağan yaşayan insanlara hep gıptayla izledim. Herhalde benim ve çoğumuzun ikisinin arasında biryerlerde durduğumuzdan.

Gezgin gelecek zaman insanıdır, geçmişle fazla ilgilenmez yüzünü henüz yaşanılmayan yeni hayatlara dönmüştür. Maceracıdır, coşkuludur ve yüreklidir. Hep ileriye bakar, yaşamın tam da göbeğindedir. Özyaşam öykülerini bu insanların hep merak ederim. Gittikleri yerler, kaldıkları duraklar ve anlattıkları insanlar benim için yaşam ipuçlarıdır.

Nazım Hikmet de böyle bir insandır. Vala Nurettin onu tarif ederken, onu tren yolcuğunda pencereden hep lokomotifin gidiş istikametine bakan biri olarak tarif etmiştir.

Onun için geçmiş geride kalmıştır. En büyük zaafı hafızasının zayıf olmasıdır, geçmişe dair hemen hemen birçok ayrıntıyı hatırlamaz bile. Adeta belleği harici bir bellektir. Yakın arkadaşları Nazım için harici belleklerdir.

Ama yaşanan an ve geleceğin getireceği umut onun için yaşam kaynağıdır. O sebepten coşkuludur ve günü anlatırken göremediğimiz ayrıntıları detaylarıyla görür ve tutkuyla hisseder. İçindeki çocukça beslediği güvercin bizim de umudumuz olur.

***

Bundan 150 yıl önce dünyayı gezmek hayaliyle Odesa limanından bir gemiye İsveçli bir fotoğrafçı biner. Gemi gümrük işlemlerini tamamlamak üzere İstanbul Limanı’nda bir gün gün boyunca bekler. İstanbul sokaklarında sadece bir gün gezmek zorunda kalan bu gezgin ruh gemiye tekrar binmeyip, ömrü boyunca bu şehirde kalarak durağan bir ruha dönüşmüştü.(mü?)

Ömrünün kalanını İstanbul fotoğrafları çekerek geçiren Guillaume Berggren fotoğrafları sayesinde 150 yıl öncesinin İstanbul’unu tanıyoruz. Onun fotoğraflarına baktıkça yada fotoğraf çektiği mekanları bugünün gözüyle görmeye çalıştıkça Berggren’in ipuçlarını yakalamaya çalışırım. 1920’de savaş sonrası İstanbul’un sefaletinden payını o da almış ve yoksul bir adam olarak vasiyeti yerine getirilerek Feriköy Protestan mezarlığına yıllarca kullandığı fotoğraf gereçleri ile birlikte gömülmüştür.

Neydi kazandığı bütün para ile dünya gezisine çıkacak olan bu adamın geminin ilk durduğu limanda kalmasının nedeni? Bu onun fotoğraflarında gizli bir sırdır benim için dönüp dönüp aynı fotoğraflara tekrar tekrar bakar bu sırrı çözmeye çalışırım.

***

Fotoğraf, gezgin ve durağan ruh derken yaşamımda önemli bir yeri olan geçen yıl kaybettiğimiz bir fotoğraf ustasından daha bahsedeceğim. O seksen yılını çocukluğu da dahil olmak üzere bir dükkanda geçirdi. Eczacı babadan kalma dükkanı fotoğraf atölyesine dönüştürdü. Binlerce fotoğraf çekti, gecelerini karanlık odada sabahlayarak geçirdi. Bir şehrin yarım asırlık tarihi aslında o dükkanın tozlu raflarında arşivlenen negatiflerde gizli. Tarihçiler gerçeği ne kadar anlatabilir ki? Onların anlattıkları hakikat, bizim okuduklarımız da o hakikatin yansımasıdır. Gerçekse o fotoğraflarda bütün çıplaklığı ile durur.

Ta ki bir gün onu bir gören çıkana dek.
Selçuk Emden durağan bir ruh muydu? Yıllarca bir şehrin 5.000 yıllık tarihinden sokak aralarına, fabrikalarına uzanan görülmeyen ayrıntılarını bir kare içinde dondurdu. Bu durağan ve sakin adam zihnindeki labirentlerde gezerken, her gün önünüden geçipte göremediğimiz kapıları araladı, öyküleri ve hatta cilt cilt romanları küçücük siyah beyaz karalere sığdırdı.

Bir keresinde bana Kültepe Kaniş kazılarını yapan ve Kayseri Arkeoloji Müzesini kuran ünlü arkeolog Prof. Dr. Tahsin Özgüç’le bir anısını paylaşmış ve ona şöyle sitem ettiğini söylemişti;

“Hocam bırakın artık yerin altını, 50 yıldır kazıyorsunuz, yerin üstüne bakın birazda, başınızı yukarı kaldırın!”

O zaman Selçuk abinin bu sözlerini duyduğumda çok yadırgamıştım ve ona katılmadığımı söylemiştim. Şimdi onu daha iyi anlıyorum. Durağan sandığım gezgin ruhu.