AZRAİL’LE ŞEYTAN’IN ZAR OYUNU
“Adam ölümdür, kadın ise yaşayan ölü. Kadını dudakları kıpkırmızı, saçları sarı, yüzü bembeyaz. Adamsa kapkara.
Zar atarlar denizcilerin kocaman korku dolu gözlerinin önünde. Kadın beni kazanır. Kara adam diğerlerini.
Denizciler teker teker ölürken son anlarını dehşet içinde yaşarlar.
Oysa bilmezler onlar birazdan huzura kavuştuklarında en büyük ceza bana verilir. Artık yaşayan bir ölüyüm ben. Yaşayan bir ölünün mahkumu.
Çünkü sisler ve karlar arasından süzülüp gelen albatrosu ben öldürdüm. Denizcilerin uğurlu kuşunu yok ettim. İnsanın başına hayatta bir kez gelebilirdi böylesine bir uğur.
Ben ki, kuşu öldürmekle kurtulacağımı ummuştum karabasanımdan.
Gemidekileri de aslında ben öldürdüm. Çekilmez acılara mahkum oldum.”
Bu kısa masalı size neden mi anlattım?
Bu satırların yazarı bunları 225 yıl önce bir şiirde yazmış. Ben kendimce düzenledim.
Yazıldığı yıllarda hiç itibar görmemiş. Zaman içinde bu yazılanlar zaman zaman okunmuş.
Kimi deli saçması olarak değerlendirmiş, bıyık altından bir tebessümle geçiştirmiş.
Kimi sonuna kadar dahi okumaya tahammül edememiş.
Kalan çok az kişinin kafasında sadece küçük bir soru işareti kalmış.
Aslında şair de sadece o çok az insanda kalan küçücük bir soru işareti için yazmış yazdıklarını.
Samuel Taylor Coleridge’in Yaşlı Denizci’sine atfen.